Thursday, April 12, 2012

Kolay ve eğlenceli bir tarif: Fish & Chips...

Juno'nun menüsüne fish & chips koyacağımız zaman, Türkiye'de kim yiyecek bunu diye söylenmiştim. En sevilen yemeklerimizden biri olacağı ise aklımın ucundan bile geçmemişti. Neyse ki, tüm insanların benim ağız tadıma sahip olmadığını bir noktada anladım:)


Neyse lafı fazla uzatmadan pek sevilen fish and chips'in tarifini verelim. 


Fileto çıkarttığınız dil baligini zeytinyagi, tuz, karabiber,  ve defne yapragi ile iki saat kadar marine edin. Marine balık filetolarını önce una, sonra yumurtaya son olarak da pan pan mısır kabuğuna bulayın. 5 dakika kadar fritözde, ya da fritöz yoksa çok kızgın yağda pişirin. Yanında patates kızartması ve balzamik sirkeyle tatlandırılmış yeşilliklerle servis edin. 


Hadi bakalım:)



Wednesday, February 15, 2012

Limonun bulutu olur mu?

Limon bulutuyla yıllar önce Selin'in annesi Güneş'in Cihangir'deki evinde tanışmıştık. Güneş tüm yemekleri, özellikle de İtalyan yemeklerini harika yapar ve arada bir de limon bulutu gibi daha önce hiç tadına bakmadığınız enteresan bir buluşla ortaya çıkıverir.





Aklımdan hep geçer, acaba bu güne kadar tatmadığım, ya da insanoğlunun yapmayı akıl edemediği bir yiyecek var mıdır acaba diye? Mesela tüm dünyanın yoğurdu bizim gibi yemeklerin yanında yememesine, Avrupa'da sebzelerin zeytinyağlı pişirilmek yerine tatsız tuzsuz buharda pişmesine, balık ve pirinç bizde de varken Sushi'nin bir benzerinin Türkiye'de olamamasına hep şaşırırım. Ama yıllar önce limon bulutunu denediğimde tatlı sevmediğimi ve bugüne kadar dünyadaki tüm tatları denediğimi sanan ben daha da çok şaşırdım. Evet, limon bulutu kesinlikle hiçbir şeye benzemiyor...

Sonra Güneş Bodruma taşındı ve dünyayı gezmeye başladı... Hatta şu anda sanırım Sri Lanka'da kendisi. Onun için süper oldu tabii ama bizim için İtalyan yemekleri ve limon bulutu tarihe karışmış oldu. Yıllar sonra Juno'nun menüsü hazırlanırken limon bulutu tekrar gündeme gelince gözlerimin parıldadığını hatırlıyorum (şşt uydurma insan kendi gözlerinin parladığını bilemez/yoksa bilir mi?). Neyse, uzun lafın kısası limon bulutu bütün tatlı-ekşiliğiyle menümüze girdi ve hala oradaki yerini koruyor. Ben de canım çektikçe gidip yiyorum.


Bugüne kadar denememiş olanlara, özellikle yediklerine dikkat edenlere ve fazla tatlı benim içimi bayar diyenlere şiddetle tavsiye ederim.

Not: Limon bulutu, yumurta beyazı, krema, şeker ve tabii ki limondan yapılıyor. Fresh, serin, insana kendini suçlu hissettirmeyen bir tatlı. Tatlı ama hafif ekşi, var ama yok gibi. Sanki şöyle sağlam bir üfleseniz uçup gidecek ama bunu hiç denemedim çünkü genelde kendisini yemeyi tercih ediyorum. 

Monday, February 13, 2012

Çikolotalı sufleyi neden bu kadar çok seviyoruz?

Tabii ki, öncelikle içinde çikolata olduğu için ama tek nedeni bu değil. 


Bizce, çikolatalı suflenin 70'lerde doğanlar arasında farklı bir yeri var. Çünkü bizim çocukluğumuzda klasik Türk tatlıları dışındaki tek alternatif neredeyse oydu. Kabak-ayva tatlısı, sütlaç, keşkül, baklava yemekten bıktığınızda imdadınıza o koşardı. Bir de bazı pizzacılarda banana split olurdu ama o bir tatlıdan çok, çok sevdiğimiz 3 şeyin, (muz, dondurma ve çikolata sosu) bir araya gelmesinden ibaretti. Yani sufle her durumda üstünlüğünü korur, her tartışmada birinci gelirdi.


Düşünün ki, daha helva fırınlanıp üzerine limon sıkılmamış, sıcak irmik dondurmayla birleşip balıkçı sofralarında yerini almamıştı. Mc Donald's'ın sundae'leri, Sandy's'in missisipi mud pie'ı, creme brulee'ler, panna cotta'lar, havuçlu kekler ortalarda yoktu, sufle henüz küçücük ve ters pişirilip adı volkan koyulmamıştı. Cupcake ve muffin sözcükleri dağarcığımıza girmemiş, kiloları kalçamızda, göbeğimizde birikmemişti:)


Bütün bu bahsettiklerimizin olmadığı bir dünyada, masaya dudakları yakacak kadar sıcak gelen, üstü çıtır içi akışkan çikolatalı, pudra şekeri ve kremayla kişiselleştirebildiğiniz suflenin ne kadar sevilebileceğini siz düşünün...


İşte tam olarak bundan ve tabii bir de annelerin evde taklit edemediği ve köşedeki pastaneden alınamayan bir tatlı olduğundan suflenin yeri bir başkaydı. Ve hala da başka... 


Uzaklarda aramanıza gerek yok, tatlı menümüzde bulabilirsiniz:)



Sunday, January 15, 2012

Bizim çocukluğumuzda somon mu vardı?

Geçen gün Juno'da laflarken böyle bir konu açıldı. Bizim ızgara somonu yiyen arkadaşlardan biri, şimdi her yerde balık yeniyor valla, bizim çocukluğumuzda somon mu vardı? dedi. 






Gerçekten de yoktu. Balık yemek için, özellikle de kışın, karamsar pazar günleri arabaya binilir, sonu hiç gelmeyecekmiş gibi uzun süren bir yolculukla teeee kireçburnuna gidilirdi. Lüfer, palamut, istavrit, hamsi, kalkan olurdu mevsimine göre. Levrek, çipura filan da çiftlikte yetişmeye başlayınca girdi hayatımıza sanki... Kalamar bir çırpıda biter, yan masadaki çocuklarla çete kurulur, 5 dakika içinde restoranın nezih iklimi ele geçirilirdi. 


 "Mezeyle doymayın!" derdi annem, "etrafta koşmayın, bak insanlar rahatsız oluyor." derdi babam. Bunun üzerine balığın gelmesi beklenirken masada suyla oynanırdı. Su bardağının içine tuz, karabiber ve masada ne bulunursa atıp, çatallar ve kürdanlar yardımıyla karıştırmaktan ibaret bu ne idüğü belirsiz oyun anne babaları sinir etse de patırtı bittiği için seslerini çıkartmazlardı. 


Çoğunlukla balık geldiğinde, bizim karnımız doymuş, hatta uykumuz gelmiş olur, balığı yememek için huysuzluk yapardık. Balık yemezseniz, sufle yiyemezsiniz tehtidi her zaman işe yarardı. Çünkü, o zamanlar cheescake, panna cotta gibi "fan fin" tatlılar yoktu. Türk tatlılarına tek alternatif balıkçıda yiyeceğiniz sufleydi. Çok güzeldi, hala da güzeldir... Neyse, balık yenip sufle çatlayana kadar beklendikten ve mideye indikten sonra varsa fırıldak, balon, düdük filan alınır, tekrar arabalara binilir, sahil trafiğinde, alacakaranlıkta dur kalk, dur kalk eve gidilirdi. 


Bu alt tarafı balık yeme faslının sonunda herkes savaştan çıkmış gibi olurdu. "Neyse çocuklar balık yemiş oldu, dönerken manavın önünde 5 dakka duralım da meyve de alalım" derdi annem. Babam cevap vermezdi ama içinden annemin manava yaklaşana kadar bunu unutmasını dilerdi, biliyorum. 


Yani böyle meşakkatli bir işti bizim çocukluğumuzda balık yemek, şimdi ise herhangi bir cafe'ye girip bir somon ızgara söylediğinde bütün sorunlar çözülmüş oluyor. Balıkların en yararlısı, en Omega 3'lüsü, leziz mi leziz önüne geliveriyor. Bir yandan harika, kolay, sağlıklı, lezzetli ve pratik, diğer yandan fırıldaksız, çete kurmasız, suyla oynamasız...

Friday, January 13, 2012

Juno Burger nasıl yapılır?

Juno'nun en çok tercih edilen lezzetlerinden Juno Burger'in nasıl yapıldığını merak edenler için bir video hazırladık. İyi seyirler...





Juno Somon Fümeli Tagliatelle

Blogumuza ilk hangi tarifle başlayalım diye düşündük, taşındık ve hem tadı çok güzel, hem de yapması çok kolay olduğu için Somon Fümeli Tagliatelle'yi seçtik. Bu tarifte makarna dışında hiçbirşey pişmiyor ama tadı ve görüntüsü harika oluyor. Burada kullandığınız somonun iyi kalite olması ve dereotunu fazla kaçırmamanız çok önemli. Biz tabii ki Juno'da taze makarna ile yapıyoruz. Ama o kadarcık da farkımız olsun canım!

Malzemeler (3-4 kişilik): 
1 paket tagliatelle
250 gr somon füme
1 paket krema
Dereotu, tuz, karabiber
Kırmızı havyar (isteğe bağlı:)

Tarif:
Makarnanızı önceden kaynamış suda al dente (paketin üzerinde yazandan 30 saniye daha az:) pişirin. Makarnanız pişerken, somon fümeyi ince şeritler halinde kesin. Krema, tuz, karabiber ve çok az da dereotu ekleyip karıştırın. Makarnayı süzdükten sonra sosu ekleyin ve bir çay kaşığı kırmızı havyarla süsleyerek servis edin. Afiyet olsun.